Türkiye Korona riski taşımıyor!

Türkiye Korona riski taşımıyor!

Vakıf Katılım

Gelse de korkulmamalı, önlem alınmalı!

 

Korona virüsünden korunmak için el hijyenine dikkat edilmeli

 

Çin’de ortaya çıkan ve son verilere göre 426 kişinin ölümüyle sonuçlanan Korona virüsü salgını ile ilgili Üsküdar Üniversitesi tarafından düzenlenen basın toplantısında virüse ilişkin bilgiler, sosyal medyada yer alan komplo teorilerinden korunma yollarına kadar pek çok konu masaya yatırıldı.

 

Üsküdar Üniversitesi Rektör Danışmanı, Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bölümleri ve Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Tayfun Uzbay, koruyucu ve önleyici sağlık hizmetlerinin önemine işaret etti. Aşılamanın önemini vurgulayan Uzbay, “Bugün aşıya karşı bir karşıtlık var. Önleyici ve koruyucu tıbbın en önemli aracı aşıdır. Aşı reddediciliği çok tehlikelidir” dedi.

 

Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur, “Dünya Sağlık Örgütü, Türkiye’yi riskli ülkeler arasında görmüyor” diyerek Sağlık Bakanlığı’nın çok önemli çalışmalar gerçekleştirerek bu süreci iyi yönettiğini söyledi.

 

NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Songül Özer de Korona virüsünün diğer virüslerden farkı olmadığını, Türkiye’de de görülmesinin mümkün olabileceğini ancak panik yapılmaması gerektiğini vurgulayarak özellikle el hijyenine özen gösterilmesi gerektiğinin altını çizdi.

 

Üsküdar Üniversitesi ve NPİSTANBUL Beyin Hastanesi; Çin’in Wuhan kentinde 12 Aralık 2019 tarihinde görülmeye başlanan Korona virüsüne ilişkin doğru bilinen yanlışları, salgının olası halk sağlığına etkilerini, virüsün özelliklerini, korunma yöntemlerini ve bağışıklık sistemine etkisi gibi merak edilen tüm konuları kamuoyu ile paylaştı.

 

Prof. Dr. Haydar Sur: “Korona virüsünün davranış kodları üzerinde yoğunlaşılmalıdır”

 

Üsküdar Üniversitesi Merkez Yerleşkesi Senato Salonu’nda düzenlenen “Korona virüsü hakkında doğrular ve yanlışlar” başlıklı basın toplantısında konuşan Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur, Çin’de ortaya çıkan virüsün bugün itibariyle Hong Kong ve Filipinler’de de ölüme yol açtığını söyledi.

 

Normalde tıp dünyasının insanlardaki mevcut ve meydana gelebilecek hastalıkları, çeşitli mikroorganizmaları önlemek için sessiz sedasız çalıştığını belirten Prof. Dr. Haydar Sur, “Ancak bu çalışmalar bugün bu kadar gün yüzüne çıkıyorsa bir sorun var demektir. Her yeni durum, tıp insanlarında gözlem altına alınır ve oluş nedenleri ortaya çıkarılmak üzere netice alınmaya çalışılır. Hastalığın doğal seyri çözülür. Hastalığın doğal seyrini çözümlemeden yapacağımız her hamle tabiri caizse ampirik sonucundan emin olmadığımız çabalardan ibaret kalacaktır. Halbuki sebep sonuç ilişkisini tam çözebilmek için hastalığın davranış kodları üzerinde yoğunlaşılması lazım. Şu anda dünyada yapılan şey budur. Alınan önlemleri abartılı bulabilirsiniz ama bu yapılmak zorunda. Korona’da bilinmez bir durumla karşı karşıyayız. Bunu bilinir hale getirene kadar bu kriz ortamını devam ettirmekte fayda var. Hastalığın davranış kodları tam olarak çözüldüğü takdirde bunun nelere sebep olabileceği, bunun nasıl önlenebileceği konusunda bilimsel sebep sonuç ilişkileri ortaya konulup sonra normal hayata dönülür. Bugün sabah yeni bir bilgi daha öğrendik. Çin’den sonra Hong Kong ve Filipinler’de de ölüm haberleri geldi. Bu ölüm vakalarının Çin’in dışına da taşması bir dönemeci daha yaşadığımız anlamına geliyor” dedi.

 

Prof. Dr. Haydar Sur: “Türkiye Korona riski taşımıyor”

 

Korona virüsünün insanlığın karşılaştığı son virüs olmadığını belirten Prof. Dr. Haydar Sur, “Çin’de 9 günde bir hastane yapabilecek teknolojiye sahip artık dünya. Bu sevindirici bir durum, demek ki önlem alabilecek yeterli güç var. Domuz gribi de domuz çobanlarından geçen bir virüstü, hayvanlarıyla sık bir arada oldukları için meydana geldi bu virüs. Nasıl ortaya çıktı, insandan hayvana, domuzda mutasyona uğrayarak yine insana geçerek ölümlere yol açtı. Bugün Korona virüsü yüzünden ölenlerin çoğu 65 yaş üstü, kalp, tansiyon, akciğer-karaciğer sorunları, böbrek yetmezliği gibi hastalıkları olan kişiler. Bağışıklık sistemi güçlü olanlarda bu virüs sağlık sorunu yaratamıyor. Dünya Sağlık Örgütü, Türkiye’yi riskli ülkeler arasında görmüyor. Sağlık Bakanlığı çok iyi çalışıyor, Dünya Sağlık Örgütü’nden 10 gün önce hamlelerini yaptı. Oraya enfeksiyon ilaçları gönderdi, o bölgedeki vatandaşlarımızı alıp Türkiye’ye taşıdı. Her şey çok şeffaf. Türkiye bu virüsü sorun yaşamadan atlatacaktır” diye konuştu.

 

1 litre kaynamış şuya 10 miligram çamaşır suyu!

 

Virüslerden korunmada hijyen ve temizliğin önemine işaret eden Prof. Dr. Haydar Sur, herkesin kendi dezenfektanını da kolayca yapabileceğini belirterek “1 litre kaynamış suya 10 miligram çamaşır suyu dökerek hazırlayabilirsiniz. Bir bez yardımıyla bu karışımı temizliklerde kullanabilirsiniz” dedi.

 

Prof. Dr. Tayfun Uzbay: “Komplo teorileri zaman kaybettirir”

 

Üsküdar Üniversitesi Rektör Danışmanı, Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bölümleri ve Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Tayfun Uzbay, Korona virüsünden korunmada koruyucu ve önleyici sağlık hizmetlerinin öneminin bir kez daha anlaşıldığını belirterek özellikle aşının önemli olduğunu söyledi.

 

Korona virüsünde çok fazla komplo teorisi olduğunu ancak kanıt olmadığı için olasılıklar üzerinden sadece vakit kaybedildiğini ifade eden Prof. Dr. Tayfun Uzbay, “Önemli olan burada nasıl tedavi uygulanacağıdır. Bu komplolardan biri batı dünyasının Çin ekonomisini bitirmek için böyle bir virüs geliştirdiğidir, Çin’in laboratuvarlarında biyolojik silah üretirken bu virüsün dışarı taştığı şeklinde teoriler de var. Bu virüs mutasyona uğradı. Yılandan onunla beslenen yarasaya geçerken mutasyona uğradı, yarasayı tüketen insana geçtiğinde bir kez daha mutasyona uğradı bu virüs. Günde birçok mikroorganizma ile temas ediyoruz, vücudumuz yüzde 95’ini imune ederek bazen yüzde 5’inden etkilenebiliyor. Kana geçmediği sürece önemli bir tehlike oluşturmuyorlar. Zaten biz onu vücudumuzdan attığımızda uzun süre canlı kalamadığı için ölüyor. Korona’ya baktığımızda sadece insandan insana solunum yoluyla geçtiğini görüyoruz. Bundan sonra başka bir şekilde mutasyona uğrayıp geçiş yapması pek muhtemel değil. İnsandan hayvana, hayvandan yine insana geçen ama geçerken öldürücü olan virüsler de var. Yıllardır orada yılan ve yarasa tüketiliyor, ne zaman mutasyona uğrayacağını tahmin edemiyorsunuz. Gördüğünüz gibi sonunda mutasyona uğrayarak ölümlere yol açtı. Ölümlerin yüzde 5-6’yı geçeceğini düşünmüyorum ama bu önlemlerin zayıflatılması anlamına gelmiyor. 1918’de İspanya’da Influenza 40 milyon insanın ölümüne yol açmıştı. Orada bağışıklık sistemi zayıf olanlar öldü, sağlam ve güçlü olanlar kaldı. Bugün yaşayan halkı, o salgından sağlam çıkanların genlerini taşıyor” dedi.

 

Prof. Dr. Tayfun Uzbay: “Aşı karşıtları kötü sonuçları da göze almalı”

 

Bu tür salgınların aslında insanlık için büyük bir fırsat olduğunu belirten Uzbay, “Küreselleşen dünyada herkesin birbiriyle kolayca iletişim kurduğu bir dünyada yaşıyoruz. Salgınların da çok hızlı yayılabileceği bir dönemdeyiz. İspanya’da 40 milyon kişinin öldüğü grip salgını bugünkü şartlarda olsaydı ölü sayısı 4 milyara çıkabilirdi. Bugün aşıya karşı bir karşıtlık var. Önleyici ve koruyucu tıbbın en önemli aracı aşıdır. Amerika’da aşı üreten bir ailenin daha güçlenmesi, güçlü kalması için aşı kullanılıyor, tıp dünyası bunu insanlara empoze ediyor gibi bir algı oluşturulmaya çalışılıyor. Böyle bir şey kesinlikle olamaz. Aşıya karşı olanların salgıladığı mikroorganizmalar başkalarında ciddi problemlere sebep oluyor. Aşı reddediciliği çok tehlikelidir. Bu virüse karşı çok hızlı bir şekilde aşı tedavisi hazırlanıyor. Yine aşı sayesinde önceki virüslerin daha tehlikeli ve öldürücü olması önlenmişti. Aşı karşıtlarının istediğini yaptığımızda, hiçbir hastalık için aşı kullanılmadığında ortaya çıkacak ciddi sağlık problemlerinin, ölümlerin sorumluluğunu alabilecekler mi?” diye konuştu.

 

Prof. Dr. Tayfun Uzbay: “Sülük tedavisinde dikkatli olunmalı”

 

Bazı hastalıkların tedavisinde kullanılan sülükteki tehlikelere de dikkat çeken Prof. Dr. Tayfun Uzbay, “Tıpta sülük kullanımı yaygınlaştığını duyuyoruz. Burada iki türlü sülükten bahsediyoruz. Biri laboratuvar ortamında yetiştirilen ve analizleri yapılan kültür sülükleri, diğeri ise merdiven altı diye tabir ettiğimiz son derece sağlıksız ortamlarda tutulan ve insan cildine uygulanan sülükler. Uzakdoğu’dan getirildikleri söyleniyor ve bu sülükler vücuda yapışarak kan emiyor. O esnada kanla temas olduğu için kendisinde virüs varsa insana geçmesi muhtemel. Biz Sağlık Bakanlığı’nın onayladığı bu uygulamaya karşı değiliz, onların riskleri hesaplanmıştır. Karşı olduğumuz sağlıksız ortamlarda tutulup tedavi diye insanlara uygulanan tehlikeli metoddur” diye konuştu.

 

Dr. Songül Özer: “Korona virüsü Türkiye’ye de gelebilir, endişe edilmemelidir”

 

NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Songül Özer de Korona virüsüne ilişkin Çin’in açıkladığı güncel bilgileri paylaştı. Dünyada şüpheli vaka olarak tanımlanan 23 bin 214 kişi olduğunu, doğrulanmış vaka sayısının 20 bin 471 olduğunu söyledi. Özer, 426 kişinin de hayatını kaybettiğini ifade etti. Bu virüsü vücuduna almış ama tam olarak iyileşmiş kişi sayısının da 624 olduğunu belirtti.

 

Dr. Songül Özer: “Abartılı haberlere itibar etmeyin, el hijyenine özen gösterin”

 

Korona virüsünün Dünya Sağlık Örgütü’nün kabul ettiği bir virüs olduğunu belirten Özer, sosyal medyada yer alan abartılı haberlere de itibar edilmemesi gerektiğini vurgulayarak özellikle el hijyenine önem verilmesi gerektiğini söyledi.

 

Dr. Songül Özer, şunları söyledi: “2002 yılında ilk olarak Minsk kedilerinden bulaşan SARS virüsü adıyla kendini gösterdi. Zatürre ve akut solunum enfeksiyonlarına yol açtı. Arabistan’da ise Mers Cow adıyla tek hörgüçlü develerden bulaşmıştı. Bugünkü Korona virüsü sindirim sistemini etkilemiyor. Er geç Türkiye’ye gelecektir. Sosyal medyada ve televizyon haberlerinde birdenbire yere düşen insanlar görülüyor, böyle bir durum kesinlikle söz konusu değil. Korona’nın böyle bir etkisi yok. Bu virüsten korunmak için antibakteriyellere gerek yok, cildi daha çok çatlattıkları için koruduğunuzu düşünseniz bile enfeksiyona açık hale getirdiğinizin farkında değilsiniz. Korona ve verem dahil birçok virüsün size bulaşmasını elinizi 25-30 saniye sabunla yıkayarak önleyebilmeniz mümkün. Tıbbi maskelere ihtiyaç yok. Hapşırdığınızda, öksürdüğünüzde avucunuzun içi ile değil dış yüzeyi ile veya kolunuzla ağzınızı kapatarak salgınızın tekrar size ve etrafa bulaşmasını engellemelisiniz. Kağıt mendil kullanmalı ve mutlaka hemen çöpe atmalısınız. Virüsler çok hızlı yayılırlar ama dış ortamda uzun süre canlı kalamazlar. Onların canlı kalmasını ve yayılmasını sağlayan en önemli besinleri kandır.”

 

Dr. Songül Özer: Çin’den gelen paketlerde bulaşıcılık mümkün değil!

 

Virüs Türkiye’de görülmediği için şuan maske takmaya gerek olmadığına dikkat çeken Özer; “Virüsler çok hızla yayılırlar ama çok önemli güzel bir tarafı vardır, dış ortamda uzun süre canlı kalamazlar, canlı kalabilmeleri için mutlaka canlı hücreye ihtiyaç duyarlar. Çin'den gelen paketlerde bulaşıcılık mümkün değil. Bunların üzerinden veya taşıyan kişiler aracılığıyla bulaş söz konusu olamaz” dedi.

 


Hibya Haber Ajansı